Market raflarında göz kamaştıran paketler arasında yürürken birçoğumuzun gözü parlak renkli, meyve ya da sebze görselleriyle süslenmiş atıştırmalıklara takılır. Üzerinde kocaman çilek resmi olan bir meyve aromalı yoğurt ya da havuç resmiyle bezenmiş çıtır bir kraker… Bunlar ilk bakışta sağlıklı gibi görünse de ambalajın arkasını çevirdiğinizde karşınıza bambaşka bir tablo çıkar: %1 bile olmayan gerçek meyve-sebze oranı, bol miktarda şeker, katkı maddesi ve yapay aromalar.
Bu ürünler özellikle çocukları hedef alır. Renkli paketler, sevimli maskotlar, “doğal”, “vitaminli” gibi aldatıcı ifadelerle çocukların ilgisini çeker, ebeveynlere de güven verir. Oysa gerçek bambaşka: Bu tür yiyecekler, çocukların damak tadını yapay tatlara alıştırır, gerçek meyve ve sebzeyi daha az tercih etmelerine neden olur. Bir süre sonra çocuğun damağı, doğal bir elmanın basit ama gerçek tadını yetersiz bulur; onun yerine içinde yüzde bir elma suyu aroması olan tatlandırılmış jelibonları arar hale gelir.
Beslenme açısından bu ürünlerin sürekli tüketilmesi; obezite, insülin direnci, hiperaktivite, dikkat eksikliği gibi sorunlara zemin hazırlar. Üstelik bu durum sadece fiziksel değil, davranışsal olarak da çocukları etkiler. Şeker ve katkı maddelerine bağlı ani enerji yükselmeleri ve ardından gelen düşüşler, çocukların ruh halini ve öğrenme becerilerini doğrudan etkiler.
Peki çözüm ne? Paketli gıdalara karşı savaş açmak değil belki, ama bilinçli bir tüketici olmak şart. Ambalajın önündeki görsel ne olursa olsun, içindekiler kısmını okumadan güvenmemek; çocuğu küçük yaşta gerçek meyve ve sebzeyle tanıştırmak, onları doğallığın tadına alıştırmak gerekiyor. Çünkü çocuklar, geleceğin bireyleri ve onları yapay tatlarla değil, doğanın gerçek renkleriyle büyütmek hepimizin sorumluluğu.
