Louis Wain Kimdir?
Louis William Wain, 5 Ağustos 1860’ta İngiltere’nin Clerkenwell semtinde dünyaya geldi. Beş kız kardeşiyle birlikte büyüyen Wain, doğuştan gelen bir dudak yarığı nedeniyle çocukluk döneminde uzun süre okula gönderilmedi. Bunun yerine doğa gezileri yaptı, kendi gözlem yeteneğini geliştirdi ve çizime karşı doğal bir ilgi duydu.
Sanata olan ilgisi onu Lambeth School of Art’a götürdü ve buradan mezun olduktan sonra serbest illüstratör olarak çalışmaya başladı. Doğayı, hayvanları ve günlük yaşam sahnelerini çizmeyi seviyordu; ama asıl ününü, hayatının aşkı olan karısı Emily ile yaşadığı bir olaydan sonra yakalayacaktı.
Bir Aşk Hikâyesi ve Kediler
Louis Wain’in hayatını değiştiren kişi, 1884’te evlendiği karısı Emily Richardson oldu. Emily, evlendiklerinde ciddi bir hastalıkla mücadele ediyordu: meme kanseri. Louis, hasta eşine moral olması için, birlikte sahiplendikleri siyah-beyaz kedi Peter'ın eğlenceli çizimlerini yapmaya başladı.
Bu çizimler, bir aşkın, bir vedanın ve bir tesellinin ifadesiydi. Emily, Louis’in kedileriyle mutlu oluyor, gülüyor, huzur buluyordu. Ne yazık ki Emily, evliliklerinden sadece üç yıl sonra, 1887 yılında hayatını kaybetti. Wain’in kalbi paramparça olmuştu… ama elinde kalan en güçlü şey, kalemiydi.
Kedilerin Diliyle Anlatılan Duygular
Emily'nin vefatından sonra Louis Wain, kendisini kedilere adadı. Onları yalnızca gerçekçi halleriyle değil, insanlaştırılmış bir biçimde çizmeye başladı. Kediler yürüyüşe çıkıyor, kitap okuyor, yemek masasına oturuyor, oyun oynuyorlardı. Adeta 19. yüzyıl İngilteresi'nin sosyal yaşamını yansıtan “kedi karakterler” oluşuyordu.
Bu çizimler, o dönemin en popüler dergilerinde yayımlandı: The Illustrated London News, Punch ve The Sketch gibi yayınlarda sıkça yer aldı. Louis Wain, bir anda “Kedi Ressamı” olarak ün kazandı. Kediler onun tuvalinde yalnızca hayvan değil, aynı zamanda insan psikolojisinin sembolüydü.
Sanatında Psikolojik Derinlik
Louis Wain’in çizimleri zamanla değişmeye başladı. İlk dönem çalışmalarında sevimli, toplumsal rollere bürünen kediler varken; ilerleyen dönemlerde çizimler daha soyut, daha çarpıcı ve bazen rahatsız edici bir hâl aldı. Bunun sebebi, Wain’in akıl sağlığındaki bozulmaydı.
1900’lü yılların başında şizofreni belirtileri göstermeye başladı. Halüsinasyonlar, paranoyalar ve içsel bir yalnızlık… Sanatındaki kediler artık çok daha renkli, geometrik ve psikedelik hale gelmişti. Bu eserler, bugün hem sanat terapisi hem de psikiyatri dünyasında incelenen önemli örnekler arasında yer alır.
Akıl Hastanesinde Bir Sanatçı
1924 yılında, Louis Wain resmi olarak akıl hastanesine yatırıldı. Önce oldukça kötü şartlardaki bir hastaneye gönderildi ancak hayranları ve sanat camiasının desteğiyle daha iyi koşullara sahip olan Bethlem Royal Hospital’a, ardından Napsbury Hospital’a alındı. Burada bile çizmeye devam etti.
Hayatının sonuna kadar kedi çizmeyi bırakmadı. Kimi zaman huzurlu, kimi zaman ürkütücü… ama daima etkileyici.
Sanatçının Mirası
Louis Wain, 4 Temmuz 1939’da hayata veda etti. Geride yüzlerce kedi çizimi, bir trajedinin sanata dönüşmüş hali ve hâlâ ilham veren bir hikâye bıraktı.
Bugün Louis Wain’in eserleri, hem sanat galerilerinde hem de popüler kültürde yaşamaya devam ediyor. 2021 yılında Benedict Cumberbatch’in başrolünde olduğu The Electrical Life of Louis Wain adlı filmle hayatı tekrar gündeme geldi. Filmde, hem sanatçının aşkı hem de iç dünyası başarılı şekilde yansıtıldı.
Son Söz: Her Kedi Bir Hikâyedir
Louis Wain’in çizdiği kedilere baktığınızda sadece tüylerini, gözlerini ya da renklerini değil; aslında sanatçının kalbini görürsünüz. Sevginin, acının, deliliğin ve umudun fırçayla buluşmuş halidir bu kediler.
Belki de Wain’in en büyük başarısı; hayvanları çizerken insanları anlatabilmiş olmasıdır. Kedilerin diliyle konuşan bir sanatçıdan daha evrensel ne olabilir ki?