İnsan bazen farkına bile varmadan hayatın koşturmacasına kapılıp gidiyor. Günlük telaşlar, ertesi yıl hatırlamayacağımız dertler ve başkalarının söyledikleri... Bütün bunlara takılı kalırken, aslında bir daha asla geri getiremeyeceğimiz zamanları heba ediyoruz.
Hepimiz zaman zaman yetersiz, değersiz ya da önemsiz hissedebiliriz. Bu duygular çoğu zaman çevremizdeki insanlar yüzünden tetiklenir. Özellikle bizi sürekli eleştiren, küçümseyen, enerjimizi tüketen kişiler varsa hayatımızda, bu insanlarla mesafemizi net bir şekilde çizmeliyiz. Elbette bazen bu insanlar tamamen hayatımızdan çıkarılamayabilir; bir aile bireyi, iş arkadaşı ya da başka bir yakın olabilir. Bu durumda da yapmamız gereken, bu kişilerin olumsuz etkilerine karşı kendimizi korumayı öğrenmek.
Onların sözlerine takılmak yerine, kendimize iyi gelecek cümleleri tekrarlamalıyız: “Ben yeterliyim, güçlüyüm, bu duygunun üstesinden gelirim.” Gerekirse ortamı terk etmek, bir yürüyüşe çıkmak, nefes almak bile bize iyi gelebilir. Çünkü hayat, başkalarının huzurunu kaçırmakla mutlu olanların yargılarına takılıp geçireceğimiz kadar uzun değil.
Hayat ertelemeye de gelmiyor. "Sonra yaparım" dediğimiz şeyler bazen hiç gerçekleşemeyebilir. Şehit düşen Şeyda Yılmaz gibi nice insanın yarım kalmış hayalleri, belki de sırf erteledikleri için gerçekleştiremedikleri planları vardı. Ve artık geri dönüşü olmayan bir noktadalar.
Hayat her zaman kolay olmayacak. Elbette sorunlar, zorluklar, can sıkıcı insanlar olacak. Ama mesele; onların hayatımıza ne kadar yer kaplayacağına bizim karar vermemizde.
Bu yüzden kendini sevmeyi, içinden geldiği gibi yaşamayı, sevdiğin insanlara sevgini söylemeyi, sevdiğin bir tatlıyı yerken kalori hesabı yapmamayı öğren. Hayatı gerçekten yaşamak istiyorsan, onu ertelemeden, başkalarının yargılarına takılmadan ve her an kıymetini bilerek yaşamalısın.
Çünkü bu hayat sadece bir kere ve bu bir kezlik deneyimin değerini sen belirleyeceksin.