Fransa’nın İngilizceye mesafeli yaklaşımı tarihi, kültürel ve ideolojik kökleri olan bir durumdur. Fransızca, yüzyıllar boyunca dünyanın diplomasi, edebiyat ve sanat dili olarak görülmüştür. 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Avrupa aristokrasisinin ortak dili Fransızcaydı. Bu köklü geçmiş, Fransız halkında kendi dillerini “prestij ve kimlik unsuru” olarak görmelerine neden oldu.
Dil Bir Kimlik Meselesi
Fransızlar, dilin ulusal kimliği korumadaki en önemli unsur olduğuna inanır. Özellikle İngilizce gibi küresel bir dilin yaygınlaşması, Fransızcayı tehdit eden bir unsur olarak görülür. Bu yüzden 1975 yılında çıkarılan Toubon Yasası, kamu alanında (resmî belgeler, reklamlar, eğitim materyalleri vb.) Fransızca kullanımını zorunlu kılmıştır. Yani bu bir “devlet politikasıdır”.
Bu Tavrın Öncüsü Kimdi?
Bu yaklaşımın en sembolik öncülerinden biri, eski Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’dür. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’yı yeniden ayağa kaldırmaya çalışan de Gaulle, Amerikan ve İngiliz kültürel etkisine karşı “kültürel egemenlik” kavramını savundu. Onun meşhur bakış açısı şuydu:
“Fransa büyükse, Fransızca büyük olduğu içindir. Dilimiz, ulusumuzun ruhudur.”
De Gaulle ve ardılları, Fransız Akademisi (Académie Française) gibi kurumlarla dili korumayı bir ulusal onur meselesi yaptı. Akademi hâlâ yeni kelimeler türeterek İngilizce kökenli kelimeleri engellemeye çalışır. Örneğin, “email” yerine “courriel”, “software” yerine “logiciel” denmesi teşvik edilir.
Özetle Bu Direncin Arkasındaki Sebep
-
Fransızca, tarihsel olarak uluslararası diplomasi ve edebiyat diliydi.
-
Küreselleşmenin Fransız kültürünü aşındıracağına inanıyorlar.
-
Devlet politikaları (Toubon Yasası gibi) bu bakışı resmîleştirdi.
-
Charles de Gaulle gibi liderler, kültürel bağımsızlığı “dil bağımsızlığı”yla eşdeğer gördü.
Sonuç olarak Fransızlar, İngilizceyi reddetmiyor, ama kendi topraklarında Fransızcanın yerini almasına karşı duruyorlar. Bir nevi “kültürel direnç” göstererek kimliklerini koruyorlar.