Prag, her yıl birçok ülkeden milyonlarca turisti ağırlıyor. İstanbul'dan direkt, diğer şehirlerden de aktarmalı olarak yıl boyunca Prag'a sık aralıklarla uçuşlar var. Özellikle yaz aylarında ne kadar kalabalık olabileceğini tahmin ediyorsunuzdur. Yazın bile üşüdüğüm bu şehre kışın gitmenizi tavsiye etmem. Mümkün oldukça sonbahar ve ilkbahar aylarını tercih edin. En önemlisi ise akşamları çok güvenli bir yer olmadığı için konaklama için mutlaka şehir merkezine yakın oteller seçin.
Prag'ı gezmeye başladığınız zaman Ortaçağ havasını hissetmeye başlıyorsunuz. Old Town (Eski Şehir) UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Prag'a en az üç gün ayırın derim. Ulaşım araçlarını sadece otelden şehir merkezine gitmek için kullandım. Özetle Prag'ı yürüyerek keşfettim. Para birimi Çek Korunası ama isterseniz Euro’da kullanabiliyorsunuz. Euro ile ödeme yaptığınızda genelde para üstü olarak Korun veriyorlar. Şehir merkezinde döviz bürolarının birçoğu komisyon alıyor. Şehirde para bozdururken dolandırılma olasılığınız çok yüksek. Özellikle şehir merkezindeki döviz bürolarında döviz bozdurmanızı tavsiye etmem. Merkezin biraz dışında kalan döviz büroları daha güvenli...
Her köşesi ayrı güzel
Şehrin en gözde yerlerinden biri Old Town Square (Eski Şehir Meydanı)… Prag'ın simgelerinden birisi olan meşhur Astronomatik Saat Kulesi de bu meydanın hemen yanında yer alıyor. Çok şansızım, saat kulesi bakımdaydı. Üzerindeki brandanın aralıklarından az buçuk görebildim. Prag'dan bir yanım eksik ayrıldım. Eski Şehir Meydanı’nı takiben bir kalabalık ordusu göreceksiniz, takip edin o sizi Prag'ın diğer simgelerinden Charles Köprüsü’ne götürecek. Her ne kadar kalabalıkta yürümek zor olsa da, köprüde müzik yapan grupların o güzel sesleriyle adım atmak sizi şehre bir kez daha âşık ediyor. Köprüde ilerlerken hemen sol taraftan aşağıya doğru indiğinizde Kafka Müzesi çıkacak karşınıza… Müzenin karşısından ilerlediğiniz zaman da John Lennon'un duvarı yer alıyor.
Görülmesi gereken yerlerden biri olan Yahudi mahallesini ve mezarlıklarını yine aynı bölgede bulabilirsiniz. Hediyelik eşya fiyatları burada biraz daha uygun… Prag Kalesi ise en can alıcı noktalardan… Orta Avrupa'nın en büyük katedralı olan Aziz Vitus Katedrali de burada… ‘Altın Yol’ diye adlandırılan arnavut taşlı sokaklarda küçük, eski, rengârenk evler yer alıyor. Zamanında sarayda çalışan görevliler yaşıyormuş bu evlerde... Sanki 2018’de değil de, Ortaçağ’da gerçekten yaşıyormuş hissini burada tam anlamıyla hissediyorsunuz. Ayrıca Eski Kraliyet Sarayı ve Aziz George Bazilikası'nı da mutlaka görmelisiniz.
Sokaklardan aşağıya doğru ilerlediğinizde, Gözlem Kulesi’ne ulaşıyorsunuz. Güzel bir Prag manzarası sizi karşılıyor. Prag Kalesi’nden çok güzel karelerle ayrılıyorsunuz. Geriye dönüp baktığınızda neredeyse sadece yarım gününüzü burada geçirdiğinizi fark edeceksiniz. Şehrin ana meydanlarından biri olan Wenceslas Meydanı (Vaclav Meydanı) görülmesi gereken diğer yerler arasında... Lüks mağaza ve restoranlar daha çok bu bölgede yer alıyor. Görmeden dönmemeniz gereken yerlerden biri de Kafka'nın kinetik heykeli… Quadrio Avm'nin bahçesinde yer alıyor. Çekyalı sanatçı David Cerny'nin eseri olan heykel, 42 katmandan yapılmış...
Hangi lezzetleri tatmalı?
Prag yeme-içme konusunda da sonsuz alternatif sunuyor. Özellikle domuz eti çok yaygın. Eşki Şehir Meydanı’nın olduğu bölgede birçok yerde domuz çevirme yapılıyor. Tabi doğal olarak o bölgede ciddi bir koku hâkim. Şehrin hemen hemen her bölgesinde, her adımda Prag'ın meşhur yiyeceklerinden ‘trdelnik’i (tarçınla hamur karışımında yapılmış doyurucu bir tatlı) bulabilirsiniz. Burada bira gerçekten sudan ucuz. Her yerde görebileceğiniz bira müzelerinde biranın birçok çeşidini bulabilirsiniz.
Al Minuto’ adlı İtalyan restoranını şiddetle tavsiye ederim. Özellikle akşam saatlerinde rezervasyon yaptırmadan gitmeyin. Çay ve kahve konusunda da sonsuz seçenek olsa da ben terccihimi Kavarna Slavia'dan yana kullandım. Tercih etmemin özel nedeni de Nazım Hikmet'in Prag'ta yaşadığı zamanlar da sık sık buraya geliyor olmasıydı… Belki burada oturup şiir yazmışlığı bile vardır. Kahvelerimizi içerken Nazım Hikmet'in bir resmininde kafenin duvarında yer aldığını gördüm. Prag'ta etkilenmeden ayrıldığım bir yer yok galiba... Nazım Hikmet'in de dediği gibi ''Prag şehri yaldızlı bir dumandır. Kızıl, kocaman bir elma gibi...''