90’lar… Disketlerin, walkmanlerin, televizyonda müzik programlarının altın çağı. Pop müzik ise adeta hayatımızın fon müziğiydi. Tarkan’ın kalbe işleyen vokalleri, Sezen Aksu’nun kelimelere hayat veren şiir gibi sözleri, Kenan Doğulu’nun enerjisi… Her biri sadece kulağımıza değil, ruhumuza da hitap ediyordu. O dönemin şarkıları sadece dinlenmiyor, yaşanıyordu. Sözler duygu doluydu; aşkın heyecanı, ayrılığın hüznü, hayallerin coşkusu vardı içinde. Şarkılar, sanki bir romanın sayfaları gibi akıp giderdi.
Ritmik olarak ise 90’lar daha organikti. Davulun gerçek sesi, gitarın tınısı, aralara serpiştirilmiş klavye melodileri… Her enstrüman kendini belli eder, şarkı bir bütün olarak nefes alırdı. Dans ettirirdi ama aynı zamanda düşündürürdü de.
Günümüze geldiğimizde işler biraz değişti. Teknoloji gelişti, müzik üretimi dijitalleşti. Artık bir laptopla dünya çapında bir hit yapılabiliyor. Şarkı sözleri daha sade, hatta kimi zaman neredeyse minimal. Aşk hâlâ var elbette, ama daha hızlı yaşanıyor, daha hızlı anlatılıyor. Tekrarlar bol; çünkü şarkıların TikTok’ta kısa videolarda kullanılabilir olması da önemli artık. Bir dize değil, birkaç kelime bile bir şarkıyı meşhur etmeye yetebiliyor.
Ritimler ise daha elektronik. Baslar daha derin, efektler daha yoğun. Dans ettirme gücü yüksek ama duygusal derinlik zaman zaman geri planda kalabiliyor. Ancak bu dönemin pop müziği, gençliğin enerjisini ve teknolojinin hızını birebir yansıtıyor.
Sonuç olarak her dönemin müziği, kendi ruhunu taşır. 90’lar popu biraz nostalji, biraz romantizmse; günümüz popu hız, cesaret ve dijital bir dinamizm. Belki biri kulağımıza fısıldıyor, diğeri doğrudan dans pistine çağırıyor. Ama ikisi de müziğin evrensel dilinde birer durak… Ve ikisi de ayrı ayrı güzel.