Hunter Vadisi’nde ağaç kökleri gibi yayılırken, Glenn Albrecht’in ofisindeki telefon çaldı. 2000’lerin başıydı. Çevre araştırmaları profesörü Albrecht, madenciliğin yerel topluluklar üzerinde bıraktığı duygusal etki üzerinde çalışıyordu. Bölge, nesiller boyunca kırsal yoncalıklar, haralar ve üzüm bağlarıyla tanınmıştı. Kömür madenciliği uzun süredir ekonominin bir parçasıydı. Ancak küresel çapta hızla artan talep nedeniyle büyümüş ve yeni madencilik teknolojileri vadi boyunca işletmelerin hızla boy atmasına neden olmuştu. Albrecht’in bu konuya ilgi duyduğu haberi insanlar arasında yayılınca, gidişattan rahatsız bölge sakinleri öykülerini onunla paylaşmaya gönüllü oldu. Toprağı sarsan patlamaları, makinelerin sürekli uğultusunu, sanayi lambalarının geceyi aydınlatan ışıltısını, evlerinin içini ve dışını saran işgalci kara tozu anlattılar ona. Soludukları havadan ve içtikleri sudan endişe duyuyorlardı. Evleri ellerinden kayıp gidiyordu ve bu yıkımın karşısında kendilerini çaresiz hissediyorlardı.