65 milyon yıl önce, dinozorlar hala dünya üzerinde aylak aylak dolaşırlarken, denizler yaklaşık 2 metre uzunluğa ve 91 kilogram ağırlığa ulaşabilen etobur balıklarla doluydu. Koelakant (İng. Coelacanth) olarak adlandırılan bu garip canlıların kendi cinslerine ait 90 türü vardı. Bu canlılar o kadar ilginçti ki, kafataslarının yalnızca yüzde 1.5’i beyin maddesi içeriyordu, geri kalan yüzde 98.5’lik kısmı ise yağ oluşturuyordu.
Yapılan tahminlerde, koelakantların bir şekilde dinozorların yoluna çıktığı ve soylarının tükendiği düşünülüyordu. Fakat, 1938 yılında, Afrika’nın doğusunda canlı bir koelakant keşfedildi. İkinci bir koelakant da 1997 yılında Endonezya’da bulundu.
Bulunan bu iki koelakant dışında, şu anda denizlerde kaç tane koelakant olduğunu tahmin etmek oldukça zor. Fakat, bu canlıların okyanus yüzeyinden 700 metre derinlikte yaşayabildiği biliniliyor. Bilim insanları Endonezya yakınlarında yaşayan bu türlerin sayısının 1,000’i geçmeyeceğini ve Afrika koelakantlarından da yaşayan yalnızca birkaç tane olabileceğini tahmin ediyorlar. Bu iki grup koelakant da, nesli tükenmekte olan türler içerisinde bulunuyor.
Acaba Tadı Nasıldır?
Aklınıza gelmiş midir bilinmez ama böylesi antik bir balığın tadının nasıl olduğunu merak ediyorsanız eğer, soyu tükenme tehlikesi altında olduğu için tatmanız oldukça zor görünüyor. Fakat, eğer bu antik balığın tadını öğrenmeyi kafanıza koyduysanız da, bunun iyi bir fikir olmadığını söylememizde fayda var. İddialara göre; bu balığın tadı oldukça iğrenç, çünkü bu balık çok miktarda yağ, üre ve parafin esterleri içeriyor. Ayrıca bu canlıların derileri ve pulları, mukus salgılamasından dolayı oldukça yapışkan.