Keçiler birkaç ada bitkisinin soyunu tüketti, fakat kaikōmako, klasik bir emlak ilkesi sayesinde hayatta kaldı: konumu. Bu ağaç, dur durak bilmeden kabaran suların 220 metre yukarısında, sarp bir kayalığın tepesinde yaşıyordu. Bazı bilimciler kaikōmakoyu Yeni Zelanda’nın biyolojik mirasının, yok oluştan yalnızca kötü bir fırtına kadar uzakta olan paha biçilmez bir parçası olarak tanımladı. Diğerleri ise onun gerçekten türünün tek örneği olup olmadığını sorguladı; belki de sıradan bir ağaç türünün, hakkında fazladan kaygılanmaya gerek olmayan, uzaklara yayılmış bir bireyiydi yalnızca. Uzmanlar, özgün bir tür olarak Pennantia baylisiana’da karar kılana dek, on yıllar boyunca ağacın taksonomik konumunu tartışıp durdu. Ağacın genetik akrabaları iki evcikli, yani dişi ve erkek çiçekler farklı ağaçlarda yetişiyor ve bu, yalnızca bir bireyi kalan bir tür için çözülmesi neredeyse imkânsız bir sorun. Önceden Auckland yakınlarında bir fidanlığa sahip olan Geoff Davidson, “Bu çok tuhaf bir durum.” diyor. Örneğin, bu kaikōmakonun bazı çiçeklerinde erkek çiçeklere karşılık gelen polen üretici bölümler bulunuyor. Bilimciler bu işlevini yitirmiş bölümlerin şaşırtıcı bir kendi kendini dölleme işlevi gösteriyor olabileceğini düşünüyordu. Fakat biyolojik temellerin anlaşılmasının önünde, bitkinin ender görülüyor olması gibi bir engel vardı. Yalnızca, ağaçtan alınıp anakarada yetiştirilen birkaç çeliğin yardımıyla ağaç hakkında bilgi edinme olanağı bulunan bilimcilerin adaya yaptıkları ziyaretler arasında yıllar geçmişti.