Yaş ilerledikçe vücut kokusu belirgin bir şekilde değişir ve bu değişim yalnızca kişisel hijyenle ilgili değildir; aslında biyokimyasal, hormonal ve mikrobiyal etkenlerin bir bileşkesine dayanır. Japonya’da yapılan bir çalışma, 40 yaş ve üzerindeki bireylerde "2‑Nonenal" adlı bir bileşiğin ortaya çıktığını ve bu maddesinin yağlı, otumsu ve bozulmuş bir kokuya sahip olduğunu göstermiştir. Bu bileşik, ciltte zamanla biriken omega‑7 yağ asitlerinin oksidatif ayrışmasıyla oluşur ve yaşla birlikte doğal olarak artar . Ayrıca, Marietta OBGYN gibi yakın tarihli kaynaklar, yaşlanan ciltte lipid oksidasyonunun artmasının, cilt yağlarının havadaki oksijenle etkileşime girerek hafifçe musty yani nemli, eski kitap kokusuna benzeyen kokular oluşturduğunu belirtir.
Scientific American’ın "old person smell" üzerine makalesi, yalnızca 2‑Nonenal ile sınırlı olmadığını, aynı zamanda benzothiazole, dimethylsulfone, nonanal gibi farklı organik bileşiklerin de yaşlılıkla birlikte koku profiline eklendiğini vurgular . Bununla birlikte, bu koku genellikle insanlar tarafından rahatsız edici olarak algılanmaz; aksine daha az yoğun ve orta yaş veya genç bireylerin ter kokusundan çok daha hafif sayılır . Araştırmalar, gönüllülerin yaşlı bireylerden alınan ter örneklerini – giydikleri çamaşırlardan ya da koltukaltı pedlerinden – koklayarak hangi yaş grubu olduklarını tanımlamayı başardıklarını gösterir. Ancak bu koku, hoşlanılmayan türden değil; daha çok "kuru, topraklı ya da hafif tatlı" olarak tasvir edilir .
Peki bu değişim neden olur? Vücudumuzda iki ana ter bezi tipi bulunur: tüm vücutta yaygın olan ekrin bezleri ve sadece saçlı derilerde, koltuk altı ve genital bölgede bulunan apokrin bezleri. Terin kendisi nötr iken, apokrin bezler tarafından salgılanan yağlı bileşikler ciltteki bakteriler tarafından parçalanarak kokuya yol açar . Yaş ilerledikçe apokrin bezlerin aktivitesi azalabilir; ancak azalan bu aktivite, cilt yüzeyindeki yağ asitleri ve mikroflora dengesindeki değişimlerle birleşerek farklı koku bileşimlerine neden olur .
Bu değişimler biyolojik ve evrimsel açıdan da anlamlıdır. Hayvanlar aleminde yaşlanma belirtileri arasında kokunun değişmesi sıkça görülür; örneğin fare, geyik veya sincap gibi türlerde yaşlı bireylerin farklı kokular yaydığı bilinmektedir . İnsan da bu kokusal işaretleri algılayabilir; zira Scientific American’da yer alan bir araştırmaya göre insanlar, yaşlı bireylerin kokusunu genç yaştakilerin kokusuna göre daha rahat ayırt edebilmektedir . Bu yeti muhtemelen evrim sırasında sosyal ve üreme stratejilerimizde avantaj sağlamak üzere gelişmiştir.
Tüm bu veriler, "yaşlı insanlar daha fazla koku yapar" kalıbını çürütür. Aslında daha farklı kokarlar ve bu koku hem insan algısında hem de biyokimyasal profil açısından değişim gösterir. Live Science’a göre çalışmalar, yaşlı bireylerin kokusunun “daha fazla” değil, “farklı” olduğunu ortaya koyar . Ayrıca, bu değişim hijyenle değil, vücudumuzun zamanla geçirdiği biyolojik evrimle ilişkilidir. Bu yüzden "old‑person smell" yani "yaşlılık kokusu" terimi, genellikle negatif çağrışımlar uyandırsa da aslında evrensel ve nötr bir doğa olgusudur .
Sonuç olarak, yaşlandıkça vücudumuzun kokusu doğal yollarla ve kaçınılmaz biçimde değişir. Bu değişim, 2‑Nonenal gibi yeni kokusal bileşiklerin oluşması; ciltteki yağ profili ve mikroorganizma kompozisyonlarının farklılaşması; hormonal düzenin ve bez aktivitesinin yeniden yapılandırılması gibi çok boyutlu fiziolojik süreçlerle şekillenir. Koku farklılığı, olumsuz bir göstergeden ziyade, kişinin yaşam süreci boyunca vücudunda meydana gelen biyokimyasal izlerin bir yansımasıdır. Ve bu koku, çoğu zaman insanlar tarafından olumsuz olarak değil, dikkatle algılanan ama rahatsız etmeyen, doğal bir imza olarak kodlanmıştır.