Her şey tek bir televizyon kanalıyla başladı. Yayıncılığın ilk yıllarında, tek kanallı dönemde hayatımızın ufacık bir alanını işgal eden diziler artık trafik de dahil olmak üzere her yerde yanımızda.
Tarihi, coğrafyası, sosyolojisiyle çağın en eğlenceli bağımlılığı mercek altında…
“Bizim hayatımız dizi.” 2000 yılı. Fransa’dayım… Türk dizilerindeki kadın imgeleri ve bunların Türkiye ve Fransa’daki göçmen işçiler tarafından YORUMLANMA biçimlerini konu alan doktora tezimin saha çalışmaları için oradayım. Sayısız görüşme yapıyorum bu çalışma kapsamında ve girişteki yorum da 40’lı yaşlarında, evli, üç çocuklu, küçük bir konfeksiyon atölyesi sahibi bir erkekten geliyor. Henüz farkında değil ama, uzun yıllardır orada yaşayan türkiye kökenli bu işletmeci ile yaptığımız görüşme sırasında ağzından dökülüveren bu yorum, kısa sürede tüm topluma mal olacak…
Aynı yıl yayımlanan bir gazete röportajında, sahibine atıfla kullandığım bu saptamaya kısa bir Google araştırmasıyla pek çok makale ve metinde rastlayabilirsiniz bugün…
O, Fransa’da yaşayan, tatillerde Türkiye’ye gelen bir insan ve çizdiği profil de, diziler konusunda dile getirilen bazı genel geçer açıklamaların aslında doğru olmadığının bir kanıtı niteliğinde. Neden mi? Bir zamanlar dizileri “kadınların sevdiği tür” olarak niteleyen, hatta içselleşmiş bir cinsiyetçilikle gündüz kuşağı dizilerine “pembe dizi” adı veren veya sinema, sergi, konser gibi etkinliklere katılmayan, kitap okumayan, orta–alt sınıfların sevdiği bir tür olarak niteleyen zihniyetin ciddi bir yanılgı içinde olduğu artık sayısız veriyle apaçık ortada. Evet, dünyanın birçok başka ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de de, erkeklerin –çok kitap okuyan ya da film festivallerinin zor bulunan biletleri için uzun saatler kuyrukta bekleyecek kadar sinefillerin dahi– TV dizilerini izlediği bilinen bir gerçek.
Aslında “Bizim hayatımız dizi” iki taraflı okunabilir bir yorum aynı zamanda. Yani bir anlamıyla hayatlarımız dizi, diğer açıdan bakıldığında da diziler hayatımız. Hal böyle olunca hem gündelik hayatımıza, hem de sosyal bilimlerin birçok dalının tam orta yerine yeni bir sosyolojik olgu damgasını vurmuş oluyor: Diziler. Günümüzde Türkiye’de diziler gerçek anlamda bir toplumsal–kültürel fenomen veya antropolog Marcel Mauss’un deyimiyle bir “bütüncül olgu” boyutuna bürünmüş durumda. Mauss bu kavramı tüketim, moda ve iletişim gibi, bir toplumun tüm özelliklerinin ve dinamiklerinin açıklanabileceği durumlar için kullanıyor. Günümüzde diziler de diğer sayılanlar gibi bir “bütüncül olgu” olarak karşımıza çıkıyor.