Postmodern tarih kuramı, modern tarih kuramı veya geleneksel tarih kuramını yapıbozuma uğratarak onu sorunsallaştırır. Postmodern tarih kuramının modern tarih kuramı karşısında avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Geleneksel tarih eğitimi alan bir lisansüstü öğrenci geleneksel paradigma içerisinde tarihi öğreneceği için, yeterince sorgulama yetisinden mahrum bir şekilde tarih çalışacaktır. Bu durum karşısında postmodern tarih kuramını bilmek tarihin nasıl yazıldığını, güç ilişkilerinin tarih ile ilişkisinin ne olduğunu, tarih yazımında öznel yargıların nasıl nesnelleştirildiğini sorgulatması açısından önem taşır.
Nitekim tarihçi, bir bilimkurguda olduğu gibi elinde bir zaman makinasıyla geçmişi bizzat yaşayıp göremez. Tarihçinin geçmişi ancak metinlerle olan ilişkilerinde saklıdır. Ve metinleri de yazanlar, öznel yargıları olan ve kendi çıkarlarına hizmet ettirilen bir tarih yazacaklardır. Roma tarihçileri kendilerini haklı çıkaran bir tarih yazarken, aynı şekilde Çin tarihçileri de kendi çıkarlarına dayalı bir tarih yazacaklardır. Aynı şekilde, aydınlanma ve modern tarih görüşü de geçmişi olumsuzlaştırarak ve ona "İnanç Çağı" diyerek hatta "Karanlık Çağ" kavramını kullanarak tarihi yazacaktır. Ancak sorgulandığında görülecektir ki bu çağ, postmodern açıdan ne tam olarak bir karanlık çağdır ne de tam anlamıyla bir inanç çağıdır... Bu sebeple postmodern tarih kuramında, tarihe ilişkin ne kadar tabu varsa, hepsi sorgulanacaktır.
Tarihin bir doğa bilimi gibi bilim olmadığını sağduyumuzla bilebiliriz. Tarihin tartışmalarla dolu olduğunu, televizyon ekranlarında tartışan tarihçilerden de kolaylıkla anlayabiliriz. Çünkü her tarihçi kendi paradigmaları çerçevesinde tarihi okuyacaktır. Örneğin ulus devletlerin tarih yazımı belirli bir kimlik etrafında gerçekleşmektedir. Güçlü olan kimlik, diğer kimlikleri silikleştirerek onları görmezden gelecektir. Postmodern tarih ise, tarihin bir büyük anlatısını reddederek silikleştirilen, ezilen, tarih yazımına girmeyen, girse bile olumsuzlaştırılan tüm grupların öne çıkarılmasını hedef gösterir. Bu açıdan, modern tarihçiler için postmodern tarih kuramı, entelektüel bir öcü olmaktadır. Örneğin Richard J. Evans, postmodernistleri tarihin kapısından içeri girerek kaleyi fethetmeye çalışan düşman olarak görmüştür. Ona göre postmodernistler, belirli çıkar ilişkileri etrafında yazılan tarihi olabildiğince sorgulatarak, kaleyi fethetmeye çalışmaktadır.
Modern tarih anlayışında meta-anlatılar tarihin seyrini şekillendirir. Örneğin aydınlanma, bir üst anlatıdır. Aydınlanma içerisinde oluşturulan modern tarih paradigması, ancak bu çerçeve içerisinde tarihi yazmaktadır. Postmodernizmde, meta-anlatılar ölmüştür. Belirli bir yerden çıkan ancak tüm insanlığı kuşatan anlatılar, gerçekliği asla yansıtamazlar. Ulus devletlerin inşasında yazılan tarihler, belirli şahısların etrafında yazılmış ve yazılmaktadır. Postmodern yaklaşıma göreyse tarih, tek bir kişinin etrafında şekillenmez. Çünkü tek bir kişinin etrafında yazılan tarih, onun öznel görüşlerini yansıttığı için, diğer unsurları görmezden gelir. Ulus devletlerde ortaya çıkan milliyetçilik ve kimliğin bir ırkla ön plana çıkarılması, o ülke içerisinde yaşayan diğer kimlikleri görmemiştir. Nitekim postmodernist tarihçilere göre tarih, dil oyunlarından ve güç ilişkilerinden ibarettir.