Performans sanatı, 1960'lı yıllarda ortaya çıkan, izleyicinin önünde canlı olarak icra edilen bir sanat biçimidir. Performans sanatı metinden bağımsızdır ve o an olur. Tekrarı yoktur.
Performans sözcüğü, ‘gösterme’ anlamına gelmekle birlikte ‘tamamlama’ anlamını da içermektedir. Bir sanat yapıtının ‘tamamlanması’, başka bir deyişle ‘sanat performansı’, sanat yapıtının hiçbir özel beceri gerektirmeden özel bir işlev ve ifade yüklenmeden seyirci tarafından tamamlanması anlamına gelmektedir. Yani metinden bağımsız olarak sahneleme bu tamamlanma içindir.
Frank Skinner’a göre kalbinde sosyal eleştiri yatan performans sanatı, dünyayı nasıl algıladığımızı ve dünyadaki yerimizi sorgular.
Performans sanatı üzerinde araştırmaları bulunan Hasan Bülent Kahraman, performans sanatının iki temelinden söz edilebileceğini, bunların ilkinin bizatihi performansın öznesi olan beden, ikincisinin de bedenin içinde yer aldığı mekân olduğunu belirtmiştir. Kahraman’ın mekâna bakışı ise mekânı sanal bir gerçeklik gibi görme üzerinedir diyebiliriz. Kendisi mekânın bedeni sınırlandıramayacağını öne sürer. Kahraman, “Bir mekân olarak ele alındığında bedeni asıl sonlandıran öğe onun derisidir. Bedenin gerçek mekânı, içinde yer aldığı uzamsal parça, uzamsal somut olamaz. Uzaysal, uzamsal mekân bedenden çok zihinsel bir şeydir.” sözü ile açıklar bu durumu. Burada anlatmak istediği de performans sanatının varlık sebeplerinden birinin bedenin, mekânın sınırlarını yok etmek, mekâna müdahale etmek olduğudur. Performans sanatını bedenin fizik sınırıyla mekânın fiziksel sınırlamaları arasında bir gerilim olarak görür.