Görme bozuklukları arasında uzağı net görememe şeklinde ortaya çıkan, ön-arka yönde normalden daha uzun çapa sahip göz yuvarlaklarından kaynaklanan miyopluk, diğer göz kusurlarına göre genelde daha yüksek oranda ortaya çıkar. Özellikle de geçtiğimiz 50 yılda, miyop çocuk ve gençlerin oranı adeta bir salgın varmışçasına artıyor. Asya kıtasındaki artış ise şaşırtıcı boyutlarda. Örneğin, Kore’de yapılan bir araştırma, onlu yaşlardaki çocuklarda %90’a varan bir miyop oranının varlığını gösteriyor. Bu artışın nedeniyle ilgili birçok fikir öne sürülse de bireysel farklılıklar ve araştırma zorlukları kesin bir kuram ortaya koymayı zorlaştırıyor. Civcivler ve bir deney hayvanı olan Gine domuzlarında yapılan çalışmalarda, kırmızı ışık altında büyütülen civciv ve Gine domuzlarında daha fazla miyop vakası gözlenirken mavi-mor ışık altında büyütülen hayvanlarda hipermetrop, yani yakını görememe vakalarının daha sık olduğunun gözlenmesi, ışık rengi ile görme sisteminin sağlığı arasındaki ilişkiye dair önemli bir doğrudan kanıt sağlıyor. Gözlerine görüntüyü bozan mercekler yerleştirilen hayvanlarda da miyop geliştiğini yıllardır biliyoruz.
Peki, bu deneylerin bizimle ne ilgisi var?
Açık havada karşı karşıya kaldığımız doğal güneş ışığı, bolca mavi ve az miktarda kırmızı içerir. Gözlerimizin doğal ayarı da tabii ki bu ışık bileşimine göredir. Açık havada çokça vakit geçiren çocuklar da muhtemelen bundan dolayı daha az miyop geliştirme riskine sahip olmalılar. Gerçekten de Çin’de yapılan bir çalışma, durumun tam da bu yönde olduğunu gösteriyor: Açık havada fazladan günde 40 dakika kadar zaman geçiren çocuklarda miyopluk oranı diğer gruplara göre çok daha düşük. Yani yaşamın erken dönemlerinde güneş ışığına maruz kalmak, göz sağlığımız için de vazgeçilmez bir öneme sahip gibi görünüyor. İlk doğduğumuzda hepimiz aslında hipermetrop gözlere sahibiz. Gelişme süreci içerisinde göz yuvarlarımız ön-arka yönde gelişerek, görüntünün retina denen algılayıcı tabakada sabitlenmesine kadar büyümeyi sürdürüyor. Net görüntü, görme yollarında “dopamin” adlı maddenin belli bir düzeyde salgılanmasına yetecek kadar netleştiğinde, göz yuvarlarımızın uzaması da sona eriyor. Yani göz çapı, gelişim sırasında görüntü kalitesine göre ayarlanıyor. Elbette dopaminin en fazla salgılandığı durumlar, gün ışığı altında net ve canlı görüntülerin retinaya sürekli olarak düşebildiği durumlar olmalı.
Neden miyop bu kadar fazla sorusuna artık daha kolay cevap verebiliyoruz: Mekanizmasını tam bilmesek de doğal gün ışığı gözlerimizin doğru gelişimi için gerekli. Günümüzde ise özellikle şehirlerde çocuklarımız zamanlarının çoğunu kapalı mekânlarda ve yapay ışıklandırmalar altında geçirmek zorunda kalıyorlar. Sonuçta da doğamıza aykırı bu ortamda yaşadığımız birçok soruna bir de görme kusurları ekleniyor gibi görünüyor. Elbette böyle karmaşık bir sorunun tek bir nedeni yok, fakat bu çalışmalar, bizi yaşam tarzımızı yeniden gözden geçirmeye bir kez daha zorluyor.