Mikrodalga fırınlar, besindeki su moleküllerini sallamak için özel olarak belirlenmiş bir titreşim sıklığındaki radyo dalgalarını kullanır. Bu su molekülleri artan bir şekilde sallandığı zaman, atomsal seviyede titreşmeye başlar ve ısı üretirler. Fırındaki besini pişiren şey aslında bu ısıdır. Besindeki bütün moleküller aynı anda titreşip ısı ürettiği için mikrodalga fırındaki besin, ısının besinin dış yüzeyinden yavaşça içine doğru seyahat etmesi gerektiği geleneksel fırındaki besinden daha hızlı pişer.
Yiyeceğinizi pişiren aynı radyo dalgaları plastik, cam ve seramiklerin içinden onlara zarar vermeden geçer. Bu sayede plastik tabaklar erimez ve camlar patlamaz. Mikrodalga fırınları enerji bakımından çok verimli yapan yine bu özelliktir; çünkü sadece besini ısıtırlar, fazlasını değil.
Diğer taraftan metaller, bu radyo dalgalarını yansıtırlar. Bu özellikleri çok zeki bir şekilde mikrodalganın duvarlarında kullanılmıştır, öyle ki hiçbir dalga kaçıp mutfaktaki birisini pişirmez!
Buraya kadar tartışılan tüm dalgalar, magnetron adı verilen bir alet içinde oluşturulur. Magnetron, elektronları (küçük negatif yüklü parçacıklar) iyice ısınmış bir kablodan koparır ve sonra onları bir boşluk (başka hiçbir parçacığın olmadığı bir alan) içerisinde mıknatıslar kullanarak döndürür. Bu elektronlar daire çizerek girdap oluşturdukça, besini pişirmesi için fırının içine gönderilen radyo dalgaları üretirler. Mikrodalga fırın, askerî bir radarın bir şekeri ısıttığının fark edilmesiyle keşfedilmiştir.