Fransız yazar. 20. yüzyılın edebi değerlendirmesi için yapılan pek çok ankette adı Gabriel García Márquez ile birlikte yüzyılın en iyi yazarı olarak öne çıkmıştır. Yedi ciltten oluşan “À la recherche du temps perdu” (Kayıp Zamanın İzinde) adlı romanıyla dünya edebiyatının devleri arasına girmiştir. Dışavurumcu Fransız edebiyatının en önemli ismi olarak anılmaktadır. Marcel Proust, 10 Temmuz 1871‘de Auteuil‘de doğdu. Varlıklı ve saygın bir burjuva ailesinin çocuğuydu. Ünlü yazar tüm yaşamını etkileyecek olan astım krizlerinin ilkini henüz on yaşındayken geçirdi. Daha sonraları konuyla ilgili ‘‘A l’ Ombre de Jeunes Filles en Fleur” isimli eserinde çocukluğunda nefesini rahatlatması için kafein kullandığını yazacaktı. Proust, ondokuzuncu yüzyılın sonlarında yaşayan bir burjuva ailesinin üyelerinin, normal diye nitelendirebileceği bir meslek edinmek için en ufak bir iu tek şey edebiyattı. 1890‘da Hukuk Fakültesi’ne ve Siyasal Bilgiler Okulu’na kaydoldu. Fransız romancı ve kısa öykü yazarı Guy de Maupassant’la tanıştığı aynı yıl, Sorbonne Üniversite’sindeki felsefe doktoru Henri Bergson‘un derslerine katılmaya başladı. Arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Le Banquet dergisinde yazdığı edebiyat eleştirilerini yayınladı. 1893‘te, “Swann’ın Bir Aşkı”`nın “eskizi” olabilecek nitelikte yazılar hazırladı. 1894 yılında ise Yüzbaşı Alfred Dreyfus‘un casuslukla itham edilerek Fransa‘da yargılandığı dava olan “Dreyfus Davası” başladı ve ünlü yazar Dreyfus yanlıları arasında yer aldı. 1895‘te felsefe lisansı diplomasını aldıktan sonra, 1898‘te Dreyfus olayının büyümesiyle Proust, kendini gittikçe artan siyasi tartışmaların içinde buldu. Aynı yıl Emile Zola‘nın “J’accuse” (İtham ediyorum!) adlı açık mektubu L’Aurore gazetesinde yayımlandı ve Proust, Prèvost, Clemenceau, Durkheim, Anatole France gibi entelektüellerle birlikte Zola’ya destek olsa da, Zola’nın devlete hakaret suçundan yargılanması önlenemedi 1905‘de hayatındaki en önemli kadın olan annesini kaybettikten sonra, Proust’un sosyal ilişkileri azaldı ve kendini yazmaya verdi. 34 yaşındayken yaşadığı bu travma için tedavi gördükten sonra Proust, deneme yazıları kaleme aldı ve önemli edebiyatçılarla felsefecileri inceledi. Bunların başında, çalışmalarını Fransızcaya çevirdiği İngiliz John Ruskin ve eleştirilerinin hedefi olan Charles Augustin Sainte-Beuve geliyordu. 1908‘de yazdığı “”Pastiches et melanges”, 1919’da yayınlayacağı başyapıtı için bir tür ön çalışma oldu.Proust 1908’den sonra tamamen inzivaya çekilerek hiç ara vermeksizin yedi bölüme ayırdığı başyapıtı “À la recherche du temps perdu” (Kayıp Zamanın İzinde) adlı dizi romanı üzerinde çalıştı. (Bu roman 1927’ye kadar 15 cilt ve yedi bölüme ayrılmış olarak çıktı.)1913‘te ilk bölümü olan “Du côté de chez Swann” (Swann’ların Tarafı) çıktıktan sonra onu izleyen diğer bölümler “A l’ombre des jeunes filles en fleurs” (Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, 1918), “Le côté de Guermantes” (Guermantes Tarafı 1920/1921), “Sodome et Gomorrhe” (Sodom ve Gomorra, 1921-1923), “La prisonniere” (Mahpus Kadın, 1923), “Albertine disparue” (Albertine Kayıp, 1925), “Le temps retrouvé” (Yakalanan Zaman, 1927) yayımlandı. Yazar, kitaplarında, şimdiki zamana ve geçmişe ait bilinç içindekileri, çağrışımlı olarak birleştirebilmek amacıyla olayları kronolojik bir sıraya koymuyordu. 3000 sayfayı bulan bu roman 20. yüzyıl edebiyatının en önemli eserlerinden oldu.Proust, 1922 Ekim ayı başında bir bronşit krizi geçirdi, bunu yakalandığı zatürree izledi. Yazar, 18 Kasım1922 tarihinde Paris‘te öldü. Ünlü İrlandalı oyun yazarı Samuel Beckett’ın ilk romanı “Proust”, ünlü yazarın hayatı ve ilginç kişiliğiyle ilgili diğer biyografilerden farklı olarak “Kayıp Zamanın İzinde” romanını ele alıyordu.Proust, günlük yaşamda ayakkabı bağlamak, bir şeyler yemek, yürümek gibi yaptığımız her sıradan hareketin bilinçsiz olarak hafızamızı tetiklediğini, böylece gündelik yaşamdan yola çıkarak geçmişimizle ilgili bir çok şeyi aydınlatabileceğimizi iddia etmiştir.