İklim değişikliği, dünyanın her yanında çok sayıda gölü, okyanuslardan ve havadan daha büyük bir hızla ısıtıyor. Isınma buharlaşmayı hızlandırıyor; hızlanan buharlaşma yönetim hatalarıyla bir araya gelerek su sıkıntısını, kirliliği, kuşların ve balıkların doğal ortam kaybını daha da artırıyor. Ancak, 64 bilim insanının dünya genelindeki göllerde gerçekleştirdiği bir araştırmanın önderlerinden Illinois Eyalet Üniversitesi Su Ekoloğu Catherine O’Reilly’ye göre, “İklim değişikliğinin izleri her yerde görülse de tüm göllerde aynı biçimde ortaya çıkmıyor.” Örneğin, Çin’in doğu kesimindeki Tai Gölü’nde tarımsal atıklar ve lağım suları siyanobakteri çiçeklenmesini tetikliyor ve sıcak su da çoğalmalarına yol açıyor. Bu organizmalar 2 milyon kişinin içme suyu kaynağını tehdit ediyor.
Doğu Afrika’da Tanganyika Gölü’ndeki ısınma öylesine yüksek ki, kıyılarını paylaşan dört ülkede yaşayan milyonlarca yoksul insana besin sağlayan balıkçılığı tehdit eder düzeyde. Venezuela’nın dev Guri Barajı’nda toplanan suyun seviyesi son yıllarda o kadar büyük bir düşüş gösterdi ki, hükümet elektriğin idareli biçimde kullanılması çabası kapsamında okulları tatil etmek zorunda kaldı. Dev kargo gemilerine hizmet vermek amacıyla bir süre önce yükseltme havuzları genişletilip derinleştirilen Panama Kanalı dahi, yalnızca bu havuzları işleten suyu değil, ülkenin içme suyunun neredeyse tamamını sağlayan yapay Gatun Gölü’nü etkileyen El Niño kaynaklı yağış kıtlığı sorunundan etkileniyor. Su seviyesindeki düşüklük, gemilerin karaya oturmasını engellemek amacıyla su çekimlerine sınırlamalar getirilmesini zorunlu kıldı.
Isınan dünyada göllerin karşı karşıya kaldığı tüm zorluklar arasında en çarpıcı örneklere, gölü besleyen suyun bir nehre veya denize boşalmadığı kapalı havzalarda rastlanıyor. Andoreik olarak da adlandırılan bu kapalı havzalar genelde sığ, tuzlu ve müdahaleye karşı aşırı duyarlı olma eğilimi gösteriyor. Orta Asya’da Aral Gölü’nün kayıplara karışması, kapalı su kaynaklarının başına neler gelebileceğine dair korkunç bir örnek. Bu göl örneğinde asıl suçlular, onu besleyen nehirlerin yatağını değiştiren hırslı Sovyet sulama projeleri oldu.
İran’daki Urmiye Gölü, bir zamanlar Hazar Denizi’nden sonra Ortadoğu’nun en büyük tuzlu su gölüydü. Ancak son 30 yıl içinde yüzde 80 oranında küçüldü. Tuzlu su karidesiyle beslenen flamingoların çoğu göle uğramaz oldu. Pelikanlar, balıkçıllar ve ördekler de gitti. Gölden geriye kalanlar, bir hedefe varmaksızın öylece uzanan iskeleler, kuma oturmuş paslı gemi iskeletleri ve çıplak beyaz bir tuzladan ibaret. Göl yatağında esen rüzgârlar, tuzu kaldırıp tarlalara taşıyarak yavaş yavaş toprağın verimini düşürüyor. Tuz tadındaki zehirli toz fırtınaları, kilometrelerce uzaklıktaki, 1,5 milyonu aşkın bir nüfusa sahip Tebriz’de yaşayanların gözlerinde, cilt ve ciğerlerinde yangıya neden oluyor. Son yıllarda tuz oranının artması ve güneş ışığının sığ alanlara sızması sonucu büyüyüp renk değiştiren bakteri ve alg nedeniyle Urmiye Gölü’nün çekici turkuaz suları kan kırmızısına dönüştü. Geçmişte şifalı suları için göle akın eden turistler şimdi ondan uzak duruyor.