Kinetik sanat, optik illüzyon ve hareketi odağına alıyor. Amaç resme ya da heykele bir devinim kazandırmak. Dünden bugüne bu sanatın temsilcilerinin buluştuğu ortak payda ise, mekanik keşifler ve sonsuz döngü.
Kinetik heykeller her ne kadar çağımıza özgü gibi dursa da aslında varlıklarının ilk tohumları yaklaşık 2.330 yıl önce ise İskenderiye Mekanik Okulu’nu kuran sanatçılar tarafından atıldı. Buradan yetişen mucitler, su orgu, su saati, mancınık gibi hava, su, insan ve hayvan gücüyle çalışan birçok mekanik alet ve sanat eseri ortaya koydu. “Hareket ve güç” felsefesine dayanan kinetik sanat eserlerinin, aynı zamanda birer buluş olma özelliği taşıyanları, haliyle yapıldıkları zamanı aşan bir görüntüye ve çağa yön veren fikirlere sahipti. Leonardo da Vinci’nin günümüze dek ulaşan ilk helikopter çizimini de barındıran mekanik çizimleri gibi. Peki, kinetik sanatı günümüze taşırsak, çoğu resim ve heykel kabiliyetine fazlasıyla sahip sanatçılar kendilerini kinetik sanatla ifade etme yolunu seçmeye nasıl karar veriyor?
1930’lu yıllardaki eserleriyle Konstrüktivizm stilinin önemli uygulayıcılarından ve kinetik sanatının kurucularından Naum Gabo ve yine 1900’lü yılların ortalarında eski akımlara karşı çıkarak, burjuva toplumunun yaşayışını eleştiren ve Ready Made (Hazır Yapım) adını verdiği, bir taburenin üzerine monte ettiği bisiklet tekerleği tasarımıyla dikkat çeken Marcel Duschamp… Özellikle bu iki sanatçı, kinetik sanatı günümüze gerçek anlamda yaklaştıran isimler. Gabo’nun eserleri bugünün sanatçılarına ilham olurken, bu sanatta, Duschamp’ın bir meydan okuma olarak da değerlendirebileceğimiz bisiklet tekerinin ötesine geçtiğine şüphe yok. Teknoloji sağ olsun!
Münih’teki BMW Müzesi’nde sergilenen, bir sıra halinde havada asılı gibi duran metalik topların bilgisayar destekli hareket yönergesi sonrasında bir otomobile kadar uzanan şekil trafiği, izleyeni hipnotize ediyor. Tasarımcı Joachim Sauter’nin konuk olduğu konferanslarda tasarımıyla ilgili bilgi veriyor ve bu eserin yaratımı sırasında bir bilgisayar programının desteğinin şart olduğunu söylüyor. Devinim, koreografi, dizilim ve bu eseri oluşturan akışı programlayan bilgisayarlar için Sauter’nin ‘en yakın dostum’ demesi boşuna değil. Hipnotize edici bir etkiye sahip ödüllü bu eserden başka, Sauter’nin kurduğu Art+Com ajansının benzer bir projesi daha bulunuyor. Singapur Havalimanı’nda oluşturulan benzer bir prensiple hareket eden ve 1.200 bakır damlasının hareketiyle ortaya çıkan uçak. Sauter, üç yıl önce tüm bu hareketli tasarımların küçük prototiplerinden oluşan modelleri bir sergide buluşturdu. Sergilenen, farklı geometrik şekiller ve ayna da dâhil farklı materyaller kullanılarak oluşturulan eserler konukları mest etti. Bu eserleri ve daha fazlasını joachimsauter.com sitesinde görmek mümkün.