Kızılırmak ile Yeşilırmak deltaları arasında yeşil bir mücevher gibi Samsun. Doğası, zengin tarihi, kültürel birikimi ve lezzetli mutfağı ile ağırladığı konuklarını ziyadesiyle mutlu ediyor. Havaalanından Samsun’un merkezine giderken seyrine doyamadığım pastoral manzara şehrin bana anlatılanlardan daha fazlasını sakladığını gösteriyor sanki. “Bu manzarada beni çeken nedir?” diye düşünürken, yanımda oturan Samsunlu bir beyefendi geçmişte yol boyunca sıralanan reklam panolarının belediye kararıyla kaldırıldığını söyleyerek yardımıma yetişiyor. Samsun’da doğanın güzelliğine perde çekecek hiçbir unsura yer yok! Bölünmeden, araya “reklam” almadan bu güzelliği izlemek ne hoş!.. Yeşilin her tonunu gözlemleyebildiğim 30 dakikalık keyifli bir yolculukla merkeze varıyorum. İlk durağım, bir zamanlar ünü dünyayı saran Samsun tütününün ihracatının adeta kapısı niteliğindeki Tütün İskelesi. Aslında burası tam olarak doğru nokta değil; çünkü tarihî Tütün İskelesi denizin üzerine dolgu yapıldıktan sonra iç kısımda kalmış. Zaten iskelede o günleri hatırlatan tek unsur, tütünün buraya intikali sırasında kullanılan raylar. Hemen belirteyim; burası Mustafa Kemal Atatürk’ün 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a ayak bastığı yer. Atatürk, bölgenin ileri gelenleri tarafından heyecanla karşılandı burada. Bağımsızlık mücadelesinin en önemli safhasına şahit olduklarına, geri çekilme sürecinin tersyüz edileceğine ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inanıyorlardı elbette. Ne de olsa Çanakkale Savaşı’nın kahramanı yanlarındaydı. Bu sahneyi anlatan balmumundan heykelleri inceledikten sonra Atatürk’ün şaha kalkmış bir at üzerinde tasvir edildiği ünlü heykeli görme isteği uyanıyor içimde. Samsun’un en önemli simgelerinden biri olan bu heykel Avusturyalı heykeltıraş Heinz Kreppel tarafından yapılmış.