Japonyanın Okinawa Adaları na bağlı Yonaguni Jima adasının hemen açıklarında yer alan ve "Japonyanın Atlantis'i" olarak anılan gizemli sualtı şehri, hem bilim insanlarını hem de tarih meraklılarını büyülemeye devam ediyor. Bu sualtı yapılarının en az 5.000 yaşında olduğu düşünülüyor ve bazı teorilere göre bu kalıntılar, insanlık tarihine dair bildiklerimizi kökten değiştirebilecek nitelikte. İlk olarak 1985 veya 1995 yılında (kaynaktan kaynağa değişir), Kihachiro Aratake adında bir dalgıç tarafından keşfedilen bu oluşumlar, başlangıçta yalnızca doğal kaya şekilleri sanıldı. Ancak daha sonra yapılan detaylı incelemeler, bu yapıların bir medeniyetin izlerini taşıdığını düşündürecek kadar düzenli ve simetrik olduğunu ortaya koydu.
Sualtı şehrinin en dikkat çekici yönlerinden biri, belirgin bir biçimde oyulmuş devasa taş basamaklar, keskin köşelere sahip duvarlar, sokak benzeri geçitler ve hatta taş bir kapı ve tonozlu kule kalıntılarının bulunmasıdır. Yapılar, geometrik açıdan dikkat çekici derecede düzenlidir; bu da doğal yollarla oluşma ihtimalini oldukça düşük kılar. Arkeologlar ve jeologlar arasında bu yapıların insan eliyle mi yapıldığı, yoksa doğa tarafından mı şekillendirildiği konusunda uzun süredir süregelen bir tartışma vardır. Japonya’daki bazı araştırmacılar, bu yapıların M.Ö. 3000’li yıllarda gelişmiş bir uygarlığa ev sahipliği yapmış olabileceğini ve bu uygarlığın bir deprem ya da tsunami sonucu denizin altında kaldığını ileri sürmektedir.
Bölgedeki taş yapılar, Maya ve Mısır piramitlerini andıran katmanlı platformlara benzer bir tarzda inşa edilmiş gibidir. Bu durum, bazı araştırmacıların bu sualtı kalıntılarının eski bir tören alanı ya da bir tapınak kompleksi olduğunu öne sürmelerine neden olmuştur. Aynı zamanda bazı duvarlarda insan eliyle oyulmuş olabileceği düşünülen simgeler ve şekillerin bulunması, bu yapının bilinmeyen bir uygarlığın mirası olduğu yönündeki teorileri güçlendirmektedir. Öte yandan bazı bilim insanları, bu yapıların milyonlarca yıl süren jeolojik hareketler sonucunda doğal yollarla oluşmuş olabileceğini savunmaktadır. Bu görüşe göre rüzgâr, su ve tektonik hareketlerin etkisiyle oluşan şekiller, insan eliyle yapılmış izlenimi yaratmaktadır.
Bu gizemli yapıların en büyük önemi, henüz tarih kitaplarında yer almayan, belgelenmemiş bir uygarlığa dair ipuçları sunma ihtimalinde yatmaktadır. Eğer bu yapılar gerçekten insan eliyle inşa edildiyse, dünya üzerindeki ilk uygarlıkların tarihi çok daha eskiye dayanıyor olabilir. Japonya'nın Atlantis’i olarak anılan Yonaguni sualtı şehri, yalnızca arkeolojik bir gizem değil, aynı zamanda geçmişin sırlarını bugüne taşıyan sessiz bir tanıktır. Her ne kadar bilim dünyasında kesin bir görüş birliği oluşmamış olsa da, bu kalıntılar insanlık tarihinin hâlâ keşfedilmeyi bekleyen pek çok sırrı olduğunun açık bir göstergesidir.
