İklim krizi, 21. yüzyılın en büyük çevresel ve insani sorunlarından biri olarak kabul edilmektedir. Atmosfere salınan sera gazlarının (özellikle karbondioksit, metan ve azot oksitler) etkisiyle dünyanın ortalama yüzey sıcaklığı, sanayi öncesi döneme kıyasla yaklaşık 1,1 °C artmıştır (IPCC AR6, 2023). Bu ısınmanın temel kaynağı, insan faaliyetleridir; özellikle fosil yakıtların kullanımı, ormansızlaşma ve tarım sektörü iklim sisteminin dengesini bozmuştur. Bilimsel modellemeler, mevcut politikalar değişmezse 2100 yılına kadar 3°C ila 4°C'lik bir artış yaşanacağını öngörmektedir (Nature Climate Change, 2022). Bu artış, yalnızca sıcaklık değişimiyle sınırlı kalmayıp; ekstrem hava olayları, deniz seviyesinin yükselmesi, buzulların erimesi ve biyoçeşitlilik kaybı gibi zincirleme etkiler doğurmaktadır.
Özellikle Grönland ve Antarktika buz tabakalarında gözlemlenen erime hızları, IPCC’nin önceki tahminlerinden daha yüksek çıkmış; bu da deniz seviyesinin 2100’e kadar 1 metreye yakın yükselebileceğini göstermektedir (Science, 2022). Aynı şekilde, dünya genelinde sel, kuraklık, orman yangınları ve sıcak hava dalgaları gibi aşırı olaylar daha sık ve daha yoğun hale gelmiştir. 2023 yılında Avrupa’da yaşanan orman yangınları, 500.000 hektardan fazla alanı yok etmiş ve bu yangınların %90'ının iklim değişikliğiyle doğrudan ilişkili olduğu belirlenmiştir (European Environmental Agency, 2023). Ayrıca, kuraklık nedeniyle tarımsal verimlilik düşmekte ve bu durum gıda krizlerini tetiklemektedir. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), iklim krizinin 2050 yılına kadar tarımsal üretimi küresel ölçekte %10-25 oranında azaltabileceğini öngörmektedir.
İklim krizinin etkileri sadece çevresel değil, aynı zamanda sosyoekonomik boyutlara da sahiptir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliği; yoksulluk, göç, su kıtlığı ve sağlık sorunlarını tetikleyerek sosyal yapıyı da tehdit etmektedir. Dünya Bankası’nın 2021 tarihli raporuna göre, iklim değişikliği nedeniyle 2050 yılına kadar Sahra Altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika’da yaklaşık 216 milyon kişi yaşadığı yerleri terk edebilir. Bu nedenle bilim insanları, yalnızca sera gazı emisyonlarının azaltılmasını değil, aynı zamanda adaptasyon politikalarının da güçlendirilmesini önermektedir. Paris Anlaşması kapsamında küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlama hedefi, halen mümkündür ancak hızlı ve radikal dönüşümlere ihtiyaç vardır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, karbon tutma teknolojilerinin geliştirilmesi, doğal karbon yutaklarının (ormanlar, bataklıklar) korunması ve tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi, bu mücadelede kilit rol oynamaktadır.