“Büyüyünce ne olacaksın?”Bu soru, neredeyse her çocuğun hayatında defalarca duyduğu bir cümledir. Gözlerinde parıltı, seslerinde heyecan olur cevaplarken: “Doktor olacağım!”, “Astronot olmak istiyorum!”, “Çöpçü olup sokakları tertemiz yapacağım!” Bazıları oyuncu, bazıları öğretmen, bazıları da sadece mutlu olmak ister.Ama yıllar geçtikçe o parıltı yavaş yavaş sönmeye başlar.
Çocukluk hayalleri çoğu zaman saf, cesur ve sınırsızdır. Çünkü çocuklar, toplumun kurallarını, ekonomik baskıları ya da sosyal beklentileri henüz bilmez. Onlar için her şey mümkündür. Ancak büyüdükçe gerçeklerin yüzü görünür. Aile baskısı, ekonomik zorluklar, sınav sistemleri, toplumun “saygın meslek” algısı çocukları bir kalıba sokar. Hayalini kurduğu meslek değil, "geçinebileceği", "el âlemin ne der demeyeceği" meslek seçilir.
Toplumun beklentileri ve sosyolojik koşullar, bireyin kendi öz benliğinden uzaklaşmasına sebep olabilir. Bir çocuk ressam olmak isterken, “Onunla mı para kazanacaksın?” denir. Bir başkası futbolcu olmak ister, “O iş şans işi” cevabını alır. Böyle böyle, birçok hayal yerini sessizliğe bırakır.
Ama belki de en üzücüsü, bir bireyin hayatı boyunca başkasının hayalini yaşamak zorunda kalmasıdır. Yıllar sonra aynaya baktığında, "Ben ne istiyordum?" sorusu yankılanır durur içinde.
Peki ne yapmalı?En başta çocuklara sadece ne olmak istediklerini değil, neden bunu istediklerini sormalı. Onlara alan tanınmalı, denemelerine, yanılmalarına, yeniden başlamalarına izin verilmeli. Çünkü asıl başarı, kişinin kendi hayalini gerçekleştirmesinde yatar.
Ve unutmayalım: Bir hayal, ne kadar küçük görünse de, inançla desteklenirse büyük gerçeklere dönüşebilir.