İletişim
Youtube
Instagram
ONLINE DERSLER

Gelin Kayası

  • # Doğa
  • Okuma Süresi 3
gelin-kayasi

Anadolu‘nun efsaneleri saymakla bitmiyor. Özellikle Giresun‘da geçmişten kalma birçok halk efsanesi var. Bunlardan en bilineni ve en ilginci ise ilginç şekle sahip olan bir kaya. Giresun‘un merkezine yakın bir mevkiide bulunan Mesudiye Köyü‘nün Taşhan bölgesinde Kemaliye yolu üzerinde bulunan Gelin Kayası, çok imkansız bir duruşa sahip. Yandaki fotoğrafta da gördüğünüz o iki dev kütlenin nasıl üst üste gelmiş olabileceğini ve o dağın yamacında nasıl durabildiğine getirilen mantıklı bir cevap henüz yok. Bu yüzden işimiz yine halk efsanelerine kalıyor.  

Metrelerce yükseklikte, bebeğini sırtında taşıyan bir kadın görünümünde olan Gelin Kayası, adını da bu benzerliğin getirdiği efsaneden alıyor. Güzeller güzeli genç bir kız, görücü usulü ile sevmediği bir erkek ile evlendirilmek isteniyormuş. Anne ve babasına karşı çok saygılı olan iyi kalpli kız buna itiraz edebilecek durumda değilmiş. İçten içe köyün başka bir delikanlısı ile hayatını birleştirmek, onunla evlenmek istiyormuş ama bunu ailesi ile paylaşmaktan da sıkılıyormuş, biraz da babadan korkuyormuş. Tanımadığı, sevmediği bir erkeğe verilmesine engel olamamış. Düğün tarihi gelmiş çatmış ve nihayet koca evine gelin olarak yolcu edilmiş. Gelin alayı önünde giden at üzerinde götürülürken içinden Allah’a dua edip yalvarmış: “Allah’ım, beni kötü koca eline düşürme, taş et dondur” demiş. İyi kalpli gelinin duası kabul olmuş ve gelin alayının önünde, at üstünde taş oluvermiş.

Giresun’daki Gelin Kayası efsanelerinden bir diğeri de Sis Dağı‘nın güneybatısında, Giresun’un Görele ilçesinin 30 km güneyinde Karabörk Beldesi'nde bulunuyor. Bu rivayet de sonuç olarak Mesudiye Köyü’ndekine çok benziyor. Çok uzun yıllar önce, güzel bir gelin varmış. Bu gelinin, çok sevdiği kocasıyla bir de çocuğu varmış. Karı kocayla birlikte oturan bir de yaşlı kaynana varmış. Bu ailenin geçimi, hayvancılığa dayalıymış. Küçük baş, büyük baş hayvan besliyorlar, çobanlık yapıyorlarmış. Yaşlı kaynana, karı – koca – çocuk üçgeninden oluşan bu mutlu ailenin mutluluğunu gölgeliyormuş. Kaynana çok titiz, kavgacı, yüzü gülmez, gürültücü, sert ve geçimsiz birisiymiş. Cadaloz, yöresel deyişle "acuze"nin tekiymiş. Hele hele genç gelinine karşı çok sert, kırıcı ve acımasızmış. Genç gelin, çoktan bu yaşlı acuzeyi terkedip gidermiş ya, ne var ki kocasını ve çocuğunu çok seviyormuş. Bu sevginin verdiği güçle, kaynanasının baskı ve işkencelerini göğüslemeye çalışıyormuş. Günlerden bir gün, genç gelin, yanında çocuğuyla birlikte Sis Dağı‘nın yamaçlarına inekleri otlatmaya gitmiş. İneklerden biri, Sarıkız diye adlandırılan, çok hoyrat, dikbaşlı, ötekilere uymayan, onlardan ayrılıp ormanın derinliklerine giden bir hayvanmış. Genç gelin, bebeğini avutup emzirirken, Sarıkız kaşla göz arasında yok olmuş. Öteki sığırlardan ayrılıp, ormanın derinliklerinde yitip gitmiş. Gelin, neden sonra ineğin yokluğunu, yittiğini farketmiş, aramaya başlamış. Genç gelin, Sarıkız’ı bulabilmek için Sis Dağı’nı dolanıp durmuş, her yanı aramış ama yok yok yok. Yer yarılmış da sanki Sarıkız onun içine girmiş, aramadık yer bırakmamış, ama yine yok. Akşam yaklaştıkça, gelinin yüreğini korkular daha çok sarmış. Hem de bu kez, iki kat korkmaya başlamış. Eve gitse, ineksiz, Sarıkız’sız nasıl gidecek? Burada, ormanda kalsa; börtü böceğin, kurdun kuşun elinde nasıl kalacak? İşte böyle, iki katlı, iki yanlı korkular kaplamış körpecik yüreğini. Tanrının günü kendisiyle kavga, gürültü yapan kaynanaya yeni silahlar verecekti. İşte bu nedenle, gelinin yüreğinde kat kat korkular yığılmış. Öyle korkular yığılmış ki “Sis Dağı kadar”. Eve gitmesi de, ormanda gecelemesi de olanaksızmış. Ne yapsın? Umarsız, çıkar yol bulamayan genç gelin, çocuğu sırtında, bir süre daha ormanda dolanmış aramış. Hiçbir şey, hiçbir iz bulamamış. Ağlamış, gözyaşları akan derelere karışmış. Karanlık bir iyice bastırıp, gecenin yüreklere korku veren sessizliği çökmüş, her yanı kaplamış. Korku, nerdeyse elle tutulur olmuş, gelinin tüm dokularına işlemiş. Artık yapabileceği hiçbir şey yokmuş. Son bir çabayla, “Tanrım, ya beni kuş et uçur ya da taş et dondur.” diye yakarmış. Gelinin yalvarışları kabul olunmuş, o anda taş olup donmuş, öylece sırtındaki çocuğuyla kalakalmış.

Kaynak :

#Doğa KATEGORİSİNDEKİ DİĞER PARAGRAFLAR

Anasayfa
Üye Girişi Yap
Sepetim (0)
Kitaplar
Paragraflar
Blog
İletişim