Evrenin başka yerlerinde yaşam arayışı, modern bilimin en zorlu çalışma alanlarından birisi. Bilimsel öneminden dolayı, Mars'a inen uzay araçlarından, ötegezegenlerin teleskop gözlemlerine kadar kayda değer miktarda kaynak, astrobiyoloji adı verilen bu genç bilim dalına adanmış durumda. Tüm bu faaliyetlerin asıl amacı ise Dünya dışı yaşamın keşfi ve böylesi bir keşfin, muhtemelen büyük bilimsel ve felsefik sonuçları da beraberinde getirecek oluşudur. Fakat Dünya dışı yaşam henüz keşfedilmedi; üstelik var olmayabilir de. Neyse ki, uzaylılar hiç keşfedilmese bile, bu; her şeyin boşa gittiği anlamına gelmez. Onları sadece aramak bile topluma oldukça önemli faydalar sağlayabilir.
Astrobiyoloji Neden Önemlidir?
Öncelikle, astrobiyoloji özü gereği, birden çok akademik disiplini ilgilendirir. Uzaylılara dair bir arayış, en azından gökbilim, canlıbilim, yerbilim ve gezegen bilimleri hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir. Dolayısıyla da astrobiyoloji lisans derslerinin, bu farklı disiplinlerin unsurlarını kapsaması gerekir. Bununla birlikte, astrobiyoloji alanında lisansüstü çalışma yapan araştırmacıların ise bu konuların çoğuna ya da hepsine hakim olmaları beklenir.
Kozmik Bakış Açısı
Astrobiyolojinin sınırlı entelektüel yararlarının ötesinde, geniş toplumsal faydaları var. Bu faydalar, astrobiyoloji biliminin doğal olarak vadettiği kozmik ölçülerdeki bakış açılarından kaynaklanıyor. Birçok insanın sosyal ve siyasi yaşamına çoğunlukla hakim olan Dünya merkezli dar bakış açısından uzaklaşmadan, Mars’ta yaşam aramak ya da uzak bir yıldızın yörüngesinde dolanan bir ötegezegen bulmayı düşünmek mümkün değildir. Günümüzde Dünya, ancak ve ancak uluslararası işbirliği ile çözülebilecek küresel sorunlarla karşı karşıya. Yine de Dünya`nın her yanındaki ulusçu ve dinci ideolojiler, insan toplumunda bölücülüğe aracı ediliyor. Böyle bir zamanda, birleştirici evrensel bir bakışın yaygınlaşması büyük önem taşıyor.
Siyasi Çıkarımlar
Prusyalı doğabilimci Alexander von Humboldt’a atfedilen ünlü bir aforizma vardır: “En tehlikeli görüş, Dünya`yı hiç görmemiş olan insanların dünya görüşüdür.” Humboldt burada, büyük ihtimalle dış ülkelere yapılan yolculukların zihin açma potansiyelinden söz ediyordu. Ancak Dünya’nın uzaydan çekilen fotoğraflarıyla güçlü bir şekilde sağlamlaştırılmış, astrobiyolojiyle gelen kozmik ve evrimsel bakış açılarına aşinalık da, kesinlikle Dünya`yı daha az parçalanmış, daha az tehlikeli yapmak ve zihinleri genişletmek için kullanılabilir. Bu bakış açısının özünde önemli bir siyasi çıkarım olabilir. Evrende canlılık barındırdığı bilinen tek gezegene hükmeden akıllı bir teknolojik tür olarak, uluslararası sosyal ve siyasi kurumları, kendimizi içinde bulabileceğimiz durumları yönetmek için geliştirmek insanlığın sorumluluğudur. 1925’te ‘Tarihin Ana Hatları’ kitabında, H.G. Wells’in ünlü gözlemi şöyledir: “İnsanlık tarihi, gittikçe eğitim ve felaket arasında bir yarışa dönüşüyor.” Bu tarz bir gözlem, özellikle günümüzdeki jeopolitik duruma da uyuyor gibi gözüküyor. Çoğu hükümet, görünürde mantıksız ve geniş bakış açılarından uzak kararlar alıyor, ki bu durum gezegenimizi gerçekten de felakete sürükleyebilir.