Kaybedilen veya tehdit edilen bir özgürlüğü, büyük bir bedelle bile olsa yeniden kazanma dürtüsü psikolojide "tepkisellik" olarak tanımlanır. "Canımızı alabilirler ancak özgürlüğümüzü asla alamayacaklar." Başrolünde Mel Gibson’ın yer aldığı Braveheart (Cesur Yürek) filminde William Wallace’ın dile getirdiği bu alıntının duygusunu anlamak oldukça kolaydır.
Kaybedilen veya tehdit edilen bir özgürlüğü, büyük bir bedelle bile olsa yeniden kazanma dürtüsü psikolojide "tepkisellik" olarak tanımlanır. Ancak bu tanım, Trinity College Dublin'den bir psikoloji ve nöropsikoloji profesörü olan Simon McCarthy-Jones tarafından "Braveheart (Cesur Yürek) Etkisi" olarak isimlendiriliyor. McCarthy-Jones'un tanımına göre, bu etkinin, bize bir şeyler yapmamız gerektiği veya bir şeyi yapamayacağımız söylendiğinde ortaya çıkması muhtemeldir. Literatürdeki isimlendirmesi aynı olmasa da McCarthy'nin taktığı bu isim oldukça ilgi çekicidir. Çünkü, bu etki, kişiliğimizin veya cinsiyetimizin mutlaka belirli bir şekilde davranacağı anlamına geldiği söylenerek tetiklenebilir. Yani, özgürlüğümüzün tehdit altında olduğunu hissettiren her şey güçlü dürtüleri harekete geçirir. Öfkemiz artar; özgürlüğümüzü tehdit eden her şeye ve herkese karşı zihinsel olarak karşı koymaya başlarız. İtildiğimiz veya kabul etmemizin istendiği şeyler bir anda acı bir tat vermeye; kaybettiklerimizin tatlı kokusu ise beynimizin ödül merkezlerini daha çok uyarmaya başlar.
Özgürlük hissimizi yeniden canlandırmak için harekete geçeriz. Yapmamamızın dayatıldığı şeyleri yapmaktan haz almaya başlarız; nihayetinde yasaklanan merak uyandırır. Birisi size sterotiplere (cinsiyet, kişilik vb.) uygun biçimde davranarak bir seçim yapmanız gerektiği yönlendirmesinde bulunursa, aksini yapmanız muhtemeldir. Simon McCarthy-Jones'a göre bu etki, yalnızca özgürlüğümüzü geri kazanabileceğimizi hissedersek ortaya çıkma eğilimindedir. Aksi takdirde eylemlerimizi rasyonelleştirme yoluna gideriz ("Zaten yapmak istediğim şey buydu"). Eğer "cesur yürek etkisi" ortaya çıkarsa; bu etkinin gücü bir dizi faktöre bağlıdır. İlk olarak, özgürlüğümüzü engelleyen şeyin gerçek bir kişi olduğunu ne kadar fazla hissedersek ; etkinin gücü de o kadar artıyor. Yani, birisi bir şeyi bizzat yapmamızı söylerse, aynı mesajı yazılı olarak almamıza kıyasla daha büyük bir Cesur Yürek etkisi yaşarız. İkinci olarak, etki, özgürlüğümüzü kısıtlayan mesajın nasıl ifade edildiğine bağlıdır. Dikte edici ve kontrolcü bir dilin (yapmalısın, yapmak zorundasın gibi) kullanımı, kontrol edici olmayan bir dil kullanımına kıyasla daha güçlü bir Cesur Yürek etkisi ile sonuçlanır. Üçüncü olarak ise, etkinin gücü kim olduğunuza göre değişkenlik gösterir. Çünkü etkiyi ne ölçüde deneyimlediğiniz aslında bir kişilik özelliğidir. Bu özellikleri ölçen güvenilir ölçekler bulunur. Bazı insanlar bu etkiyi daha güçlü deneyimler.
Sonuncusu da çevredir. Etkinin ne denli güçlü olduğu bir diğer ifadeyle kültüre bağlıdır. Daha bireysel kültürlerden insanlar (İngiltere gibi), kişisel özgürlükleri tehdit edildiğinde, grup özgürlüklerinin tehdit edildiği zamanlara kıyasla daha güçlü bir Cesur Yürek etkisi yaşarlar. Bu etki hakkında bilgi sahibi olmamız önemlidir, çünkü böylelikle onu deneyimlediğimiz anların farkında oluruz. Bu durumda da bir an için durup refleksten ziyade akılcı ve rasyonel tepkiler vermek noktasında kararlar alabiliriz. Örneğin, şirketler, tüketim algımıza yönelik davranış bilimlerinden edindikleri pazarlama stratejilerini kullanarak ilgi alanlarımıza aykırı ürünleri satın almamız noktasında dürtüler oluşturabilir. Bunun farkına vardığımızda, cesur yürek etkisi tetiklenebilir.
Facebook'un, verilerini, kullanıcıları manipüle etmek için kullandığı haberlerini ya da Whatsapp'in gizlilik politikasında yaptığı değişiklikleri hatırlayın. Bunun kamuoyunda farkedilmesi; bu iki uygulamaya yönelik toplumsal düzeyde harekete geçen Cesur Yürek etkisi şirketlere geri adım attırabildi. Cesur Yürek etkisini bilmenin bir başka nedeni de, ne zaman başımıza gelmediğini ancak aslında gelmesi gerektiğini fark edebilmektir. Örneğin, Cesur Yürek etkisi bilgisi bize karşı kullanılabilir. Şirketler, onu tetiklemeyen reklamlar geliştirmeye; akılcı davranan hükümetler onu tetiklemeyecek yasal düzenlemeler yapmaya çalışır.
Pek çok marka, bizi Cesur Yürek etkisine yönlendirmeyecek şekilde reklam geliştirmeyi bilir. Bunu, potansiyel bir seçim tehdidi konusunda bizi önceden uyararak yaparlar. Bize, bizim için neyin iyi olduğuna kendimiz karar vermekte özgür olduğumuzu söyleyen bir sloganla reklamları bitirmeyi biliyorlar. Ayrıca, Cesur Yürek etkisinin, reklamları onların bakış açısıyla ele aldığımızda ve onlarla empati kurmamızı sağladıklarında azaldığının da farkındadırlar. Cesur Yürek etkisinin farkında olmak, evrimin ya da şirketlerin pasif kurbanları olmak yerine mantığın yönlendirdiği aktif karar vericiler olmamıza yardımcı olabilir. Aklın emirleri ile içimizdeki Cesur Yürek etkisi tetiklenebilir. Dostoyevski'nin gözlemlediği gibi, bazen özgürlüğe her şeyden çok değer verebiliriz.