Ben-merkezcilik (İng: "egocentrism") kavramı, Jean Piaget tarafından 1926 yılında ortaya atılmıştır. Çocukların düşünce ve dil kullanımında ben-merkezci tutum sergilediğini gözleyen Piaget, özellikle gelişim dönemlerinden biri olan işlem öncesi dönemde çocukların ben- merkezci düşünce ve davranışları ile ilgili çığır açan çalışmalar yapmıştır. Ben-merkezcilik, kişinin her şeyi kendine dayandırması, her şeyde kendini esas alması, kendi fikirlerini en önde tutması ve her şeyi kendine bağlamasıdır. Ben-merkezcilik, aynı zamanda kişinin her şeyde kendi mantığına ve duygularına göre hareket etmesini de içerir. Ben-merkezli kişiye göre dünyanın merkezinde kendisi vardır ve diğer her şey onun etrafında döner. Herkesin onunla hemfikir olduğuna dair bilişsel yanılgılara sahiptir. Kişinin kendisiyle ilgili yanılgılarından biri olan ben-merkezci düşünce, çocuklukta sıklıkla görülür. 2-6 yaş aralığını kapsayan bu döneme egosantrik dönem denir. Bu düşünce biçiminin çocuklukta görülmesi oldukça doğal bir durumdur; en nihayetinde yaban hayatta bir çocuk, hayata tutunabilmek için ebeveynlerine muhtaçtır ve dolayısıyla her şeyin kendisiyle ilgili olmasını sağlamak zorundadır. Bu nedenle çocuklar, genellikle 2-6 yaş döneminde, anne-babalarının kendilerine hizmet etmek için var olduğunu düşünürler. Ancak benzer bir ben-merkezci düşünce, çocukluğun ötesine taşar ve yetişkinlerde de görülürse, ruhsal bir bozukluk ya da davranış bozukluğu olarak değerlendirilebilir.
Ben-merkezcilik ile ilgilenen araştırmacılardan biri olan Ford'un 1979 tarihli çalışmasına göre, üç tür ben- merkezcilik vardır: Görsel/uzamsal ben-merkezcilik; Bilişsel ben-merkezcilik; Duygusal ben-merkezcilik
Bu ben-merkezcilik türlerine sahip olan kişiler, başka insanlara ilişkin gerçekleri fark etmekte zorlanır. Böyle olunca da diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri güçleşir. 1975 yılında bir araştırmada Ellen Langer, kontrol illüzyonunun gücünü göstermiştir. Bu çalışmada, iki grup öğrenci, piyango bileti almıştır. Ancak gruplardan biri biletlerini kendileri seçerken, diğer grubun biletleri araştırmacılar tarafından verilmiştir. Daha sonra bu öğrencilerden biletlerini geri satmaları istenmiştir. Görülen sonuç oldukça şaşırtıcıdır: Biletlerini kendileri seçmiş olan öğrenciler, biletleri araştırmacılar tarafından verilen öğrencilere oranla 4 kat daha fazla fiyat talep etmişlerdir. Bu sonuca göre, biletlerini kendileri seçen öğrenciler, sonuçları etkileyebilecekleri illüzyonu içindedir. Sırf kendileri seçtiği için, biletlerinin daha değerli olabileceği yanılgısına kapılmışlardır. Oysa ki, hepimizin bildiği gibi piyango tamamen şansa bağlıdır. Bileti kimin seçtiğinin belirleyici bir gücü yoktur. Ancak buna rağmen çoğumuz, önceden hazırlanmış sayısal lotoları satın almak yerine, sayıları kendimiz doldurmayı tercih ederiz. Böylece kazanma olasılığımızın artacağını düşünürüz. Bu bir ben-merkezci düşünce örneğidir.
Buna ek olarak, yapılan araştırmalara göre ben-merkezli düşünce, geçmiş yaşantılardan hatırladıklarımızla ilişkili olabilir. Yani insanlar genellikle kendi ile ilgili olayları diğerleri ile ilgili olaylara kıyasla daha fazla hatırlar. Kendi yapıp ettiklerini grubun yapıp ettiklerine nazaran çok daha iyi hatırlarlar. Sonuç olarak, araştırmalar, herhangi bir durumu ve olayı kendimizle ilişkilendirdiğimizde daha kolay hatırladığımızı gösteriyor. Aslında bu durumu fırsata çevirebiliriz: Yeni bilgi edinirken, bu bilgileri kendi tecrübelerimizle bağdaştırarak, onları daha iyi hatırlayabiliriz.