Aspendos kenti kralının Belkıs isminde, güzelliği dünyaya ün salan bir kızı vardır. Uzak ve yakın ülkelerden sayısız önemli kişiler bu kızla evlenmek için krala başvururlar. Kral sonunda, kızının isteklileri arasında bir yarışma düzenler. Bu yarışmaya göre Aspendos kenti için en güzel ve en faydalı eseri kim yaparsa kral kızını ona verecektir.Sanatçılar, şairler ve filozoflar, kendi becerilerine göre, birer eser meydana getirir. Kral bunları teker teker görür. Bir mimar, yıkıntıları hala görülen su kemerlerini yapar. Kral bu eserin parlaklığı ve kente vereceği fayda karşısında hayranlığını bildirir. Daha sonra kral en son yarışmaya katılanlardan birinin yaptığı tiyatroya gider. Yanındakilerle önce kral locasına gider ve daha sonra revaklı galerilerin bulunduğu en üst kısma çıkar ve etrafı incelemeye başlar. Bu arada kulağına şu sesler gelir: “Kral kızı benim olmalıdır; kral kızı benim olmalıdır.” Kral, yanı başında söylenmiş gibi kuvvetle duyulan bu sözlerin sahibini araştırır. Bir de bakar ki, galeriye bir hayli uzak olan sahnede bir genç yalnız başına dolaşmakta, kendi kendine konuşmaktadır. Gencin ağzından fısıltı halinde çıkan bu sözler mükemmel akustik sayesinde büyüyüp kralın kulağına ulaşmaktadır. Kral buna hayret etmekten kendini alamamıştır. Pek az düşünür ve daha beklemenin lüzumsuzluğunu anlayarak hemen orada kararını verir: “Kızımı bu gence vereceğim.” Çünkü yapılan eser hakikaten görkemli bir şekilde gözlerinin önünde durmaktadır. Kralın kararından sonra hemen düğün hazırlıklarına başlar. Herkes bu evlenmeyi içten istemektedir. Kısa zamanda her şey tamamlar ve iki genç zengin bir düğün töreniyle evlenirler.
Diğer bir rivayete göre, ki bunu bize Aspendos‘taki Belkıs Tiyatrosunun içinde bulunan bir taş üzerinde Belkıs’ın ikiye bölünmüş mermerden portresi doğruluyor. Kral bu iki muhteşem eser karşısında ne yapacağım şaşırarak hak geçmesin diye kızını iki parçaya bölerek iki mimara taksim etmiştir.2. Belkıs Tiyatrosu hakkında bir başka efsane, Selçuklu Türklerinin tiyatro binasını kervansaray olarak kullandığı zamanlardan kalmadır.
Aspendos kenti harabelerinin bulunduğu yerdeki köyün adı, bugün Belkıs’tır. Köy halkı, nesillerin kafasında masallaşan bu sarayın hikayesi şöyle anlatılır: “O devirde Yılanlar Padişahı, Arılar Kraliçesine aşık olur. Kraliçe, çam ve mersin kokulu ormanlarda yaşamaktadır. Yılanlar Padişahı’nın evlenme teklifini reddeder. Bu reddedilmeye çok üzülen Yılanlar Padişahı, Torosların eteğinden şehre kadar uzanan bir köprü yaptırır. Arılar Kraliçesini kaçırarak kente getirir, onunla zorla evlenir. Bu evlenmeden bir kızları olur, adını Balkıs koyarlar. Fakat Arılar Kraliçesi, gönlünün istemediği bu evlilikten çok üzüldüğü için doğumdan sonra hemen ölür. Yılanlar Padişahı da kızı Balkıs için bir saray yaptırır. İçini, dışını süsler, tepesine kızının bir kabartmasını koyar. Böylece bir eser ortaya çıkar.” Bu efsanede adı geçen köprü su kemerleridir. Yılanlar Padişahının kızı için yaptırdığı söylenen saray da Belkıs Tiyatrosu'dur.