Antioksidanlar denilince öncelikle aklımıza gelmesi gereken 3 önemli vitamin, bir de mineral var: A, C ve E vitaminleri ile selenyum minerali. Bu moleküller, antioksidan ağ (İng: "antioxidant network" ) denilen biyokimyasal bir mekanizmanın içinde, lipid peroksidasyonu sonucu oluşan peroksil radikalleri, UVA, UVB ışınları, reaktif oksijen türleri gibi vücudumuza zararlı olabilecek ve oksidan stres yaratabilecek etkilerle reaksiyona girerler. Böylece vücudumuz, bu etkilerden korunmuş olur.
Antioksidan sistem, serbest radikallerin ve aktif oksijen türlerinin kontrolsüz oluşumunu veya reaksiyonlarını inhibe eden biyolojik bir yapıdır. Bu sistemdeki askorbat (vitamin C) ve glutatyon, hidrofilik temizleyicilerdendir. Sitozolik, mitokondriyal ve nükleer olarak bulunurlar, serbest radikalleri elektron veya hidrojen transferi ile temizlerler. Hidrofobik temizleyiciler ise hücre zarında bulunurlar. Bunlara örnek olarak lipid peroksil radikalleriyle birincil olarak etkileşime giren α-tokoferol (vitamin E) ve serbest radikallerin ikincil temizleyicisi, tekli oksijen temizleyicisi olarak görevli karotenoidler (vitamin A) verilebilir. Sistemin çalışabilmesi için gerekli bir diğer molekül, enzimlerdir. Antioksidan enzimler süperoksit distumaz (SOD) ve katalazları içerir. Ayrıca selenyum bağımlı glutatyon peroksidaz da bu sistemin bir parçasıdır. İndirgeyici koenzimler, peroksidazlar ve tüm indirgeyici bileşenler belirli metabolik yollarla üretilen NAD(P)H ile rejenere edilir yani yenilenirler. Aynı zamanda antioksidanların etkileşimi peroksitlerin ve serbest radikallerin sıralı olarak bozulmasına dayanır.Antioksidanlar şunlardır:
A vitamini: A vitamininin antioksidan özelliği, A vitamini öncüsü olarak bilinen karotenoidlerden gelmektedir. Bu moleküller reaktif oksijen türlerini kendilerine çekerek etkisiz duruma getirirler. Bazı karotenoidler ve kaynaklı tabloda görülmektedir. Kaynakları arasında havuç, kayısı gibi turuncu meyveler, baklagiller yer alır.
E Vitamini: Antioksidan ağ sistemindeki E vitamini döngüsünde tokoferol ve tokotrienoller yer alır. UV ışınlar, hava kirliliği, radyasyon, sigara, lipid peroksidasyonu gibi etkiler serbest radikallerin oluşumuna neden olur. Bu serbest radikaller ROS (reaktif oksijen türleri) olarak isimlendirilir. Tokoferoller işte bu serbest radikallerle etkileşime girerek onların zararlı etkilerini yok etmeye çalışırlar. E vitamininin biyolojik olarak aktif ana formu olan α-tokoferol genellikle insan dokularında en önemli lipid çözünür antioksidan olarak kabul edilir. Lipit peroksidasyonun etkileriyle birincil olarak savaşır. Bitkisel yağlar, yağlı besinler (balık, kabuklu kuruyemişler) E vitamini kaynaklarındandır.
C vitamini: Antioksidan ağ sistemindeki C vitamini döngüsünde dehidro askorbik asit yer alır. Bu molekül zararlı biyolojik ajanlarla ve reaktif oksijen türleriyle etkileşime girer. Hem sulu peroksil radikalleri ile reaksiyona girerek hem de dolaylı olarak, yağda çözünen E vitamininin antioksidan özelliklerini geri kazanarak hücre içi organellerde olduğu gibi etki gösterebilir. Ayrıca lipit olmayan nükleer malzemeye hücre içi serbest radikal saldırısı da azalabilir.Meyve ve sebzeler özellikle turunçgiller C vitamini kaynaklarındandır.
Selenyum: Antioksidan ağ sistemindeki bir diğer döngüde glutatyon peroksidaz enzimi yer alır ve bu enzimin çalışması için selenyum gereklidir. Selenyum için özel bir kaynak gösteremeyiz, toprak selenyumdan ne kadar zenginse besinler de o kadar zengin olacaktır.
Şunu söyleyebiliriz ki, antioksidanlar bir sistemin, sürecin içinde vücudumuza zarar verebilecek olan etkilere karşı bizi korurlar. Her bir döngüyü bir çark gibi düşünebiliriz, her biri bir diğerini döndürecek ve böylelikle sürekli dönecek, herhangi birinde bir eksiklik, problem olduğunda da sistem yavaşlayacak belki de duracak ve olumsuz etkiler, sağlık problemleri ortaya çıkmaya başlayacak. Yani bu çarkın kuvvetli olması, sürekli dönmeye devam etmesi oldukça önemlidir. Kaynaklarını iyi bilmeli ve yeterli düzeylerde tüketmeliyiz.